Tenzing Norgay ve Edmund Hillary, 1953'te Everest Dağı'nın zirvesine ulaşan ilk insanlar olmuş, bu iki aydan fazla zaman almıştı. O günden bu yana da zirveye ulaşmak için gereken zaman pek kısalmamıştı.
Ancak şimdi dört İngiliz dağcı, Londra'dan Everest'in zirvesine bir haftada ulaşabildi.
Bu dağcılık dünyasında tartışmaya yaratan bir tırmanış oldu. Çünkü dağcılar ksenon gazı kullanarak, yüksek irtifaya alışma süresini ciddi oranda kısalttı.
Bazıları bunun doping yapmakla eş değer olduğunu savunuyor.
BBC'ye konuşan tırmanışın organizatörü Lukas Furtenbach, "16 Mayıs öğleden sonra yola çıktılar ve 21 Mayıs sabahı zirveye ulaştılar. Yolculuk dört gün ve yaklaşık 18 saat sürdü" dedi.
Everest'te zirveye çıkmaya çalışmak, pahalı ve sağlık açısından zorlu bir yolculuk.
Hava durumu, dağdaki insan trafiği ve dağcının kondisyonu gibi çeşitli faktörlerle birlikte, zirve denemesi için halen yaklaşık iki ay süre verilmesi öneriliyor.
Helikopter olmadan Ana Kamp denen bölgeye ulaşmak bir hafta kadar sürüyor. Oraya vardıktan sonra da zirveye ulaşmak ortalama 40 gün alıyor.
Ancak organizatör Furtenbach'a 170'er bin dolar ödeyen dağcılar, helikopterle Ana Kamp'a bırakıldı.
Dört eski askerden oluşan ekip, yüksek irtifadaki düşük oksijen seviyelerine uyum sağlamalarına yardımcı olmak için Nepal'e gitmeden önce altı hafta boyunca evlerinde kurdukları özel çadırlarda uyudu.
Dağın başka bir cephesinden Everest'e tırmanan bir keşif ekibine liderlik eden Adrian Ballinger ksenon gazının kullanılmasına karşı çıkıyor.
BBC'ye verdiği demeçte, "Ksenon'u bir performans arttırıcı olarak kullanılmasını savunuyor ancak bunun dağcılıkta adalet ve dürüstlük açısından ne anlama geldiği ile ilgilenmiyorsanız bu bir sorundur" dedi.
Ballinger, "İnsanlar iklime alışma ve eğitim gibi gereklilikler yerine kısa yollara sarılıyor" diyerek tepkisini gösterdi.
Bu şekilde, üç haftalık iklimlendirme süresini de atladılar. İklimlendirme vücudun dağdaki hava ve oksijen gibi fiziki şartlara uyum sağlaması anlamında kullanılan bir tabir.
Bu tırmanışla ilgili dağcılar ve tıp dünyasından gereksiz bir kumar olduğu endişesini dile getirenler de vardı.
Yaklaşık 10 yıl önce, ksenonun ilginç bir yan etkisinin olduğu ortaya çıktı. Bu gaz eritropoetin adı verilen bir proteinin üretimini artırıyor.
Kısaca EPO olarak bilinen eritropoetin, böbreklerin yetersiz oksijen seviyelerine tepki olarak ürettiği bir glikoproteindir.
EPO, vücudun yeterli oksijen alamadığında oluşan bir durum olan hipoksi ile hemoglobinin sayısını artırarak savaşır.
Yüksek irtifalarda bu süreç, yani iklimlendirme doğal olarak gelişiyor. Vücut daha düşük oksijen seviyelerine yavaşça adapte oluyor.
Ancak Avusturyalı rehber Lukas Furtenbach ksenonun bir kısayol olduğuna inanıyor.
Ksenon gazının düşük dozlarda alımının, iklimlendirme etkilerini hızlandırması mümkün olabilir.
Furtenbach, daha önceki seferlerde ksenonu başarıyla test ettiğini söylüyordu.
Ancak onun bu stratejisinin işe yaradığını gösteren çok az yayınlanmış bilimsel kanıt var.
Furtenbach, stratejisinin amacını, dağcıların daha hızlı zirveye ulaşmasını sağlamak ve böylece kötü hava koşullarına, çığlara yakalanma ve hastalanma riskini azaltmak olarak açıklıyor.
"Dağda ne kadar az zaman geçirirseniz, tırmanış o kadar güvenli hale gelir" diyor.
Ancak dağcılık camiasındaki birçok kişi, Furtenbach'ın planına şüphe ve hatta tepki ile bakıyor.
Dünya çapındaki dağcılık örgütlerinin çatı oluşumu olan Uluslararası Tırmanış ve Dağcılık Federasyonu (UIAA) tıbbi komisyonu, Furtenbach'ın planına karşı uyarı niteliğinde bir açıklama yaptı.
Yüksek irtifalarda ksenon kullanımının güvenliği konusunda klinik araştırma veya bilimsel kanıt bulunmadığı konusunda uyardı.
EPO'yu tetiklemek için tasarlanan ilaçların felç veya kan pıhtısı atma riskini artırabileceği konusunda uyarıda bulunuldu.
Bazı dağcılar da, kandaki EPO miktarını yapay olarak artıran ksenon gibi maddelerin, Dünya Dopingle Mücadele Ajansı (WADA) tarafından rekabetçi sporlarda yasaklandığına dikkat çekiyor.
Amerika'daki Alpenglow Expeditions'ın sahibi Adrian Ballinger, bu görüşte ve "Diğer tüm sporlarda yasaklanmış maddeleri dağcılıkta neden kullanalım ki?" diyor.
Ballinger'ın kendi rehberlik şirketi, Roxanne Vogel isimli dağcıyı 2019'da sadece 14 günde Everest'in zirvesine çıkarmayı başardı. Vogel'ın seyahat öncesi iklime alışmasına yardımcı olmak için "irtifa odası" adı verilen bir yol kullanıldı.
Nepal merkezli rehberlik şirketi Asia Trekking'in sahibi Dawa Steven Sherpa, ksenon kullanımının işe yarama olasılığını olumlu olarak görüyor ve "Bu doğruysa harika olur. Sherpaların işini daha güvenli hale getirmek için ksenon kullanabilirdik" diyor.
Dünyada fiziki şartların en zorlu olduğu ortamlarından biri olan zirvelerde hayatta kalmak için ilaçların yardımına ilk kez başvurulmuyor.
Dağcılar yüksek irtifaya çıktıkça atmosfer basıncında bir düşüş yaşanıyor ve bu da soludukları oksijen miktarını azaltıyor.
Bunun nedeni, atmosferdeki hava moleküllerinin sayısının yükseldikçe düşmesidir.
Everest Ana Kampı'nın biraz üzerinde, 5500 metredeki oksijen, deniz seviyesine kıyasla soluyabileceğinizin kabaca sadece yarısı kadardır.
8850 metrede yani zirvedeyse, bu seviye normal oksijenin üçte birine düşer.
Everest'teki dağcıların kandaki oksijen seviyelerini inceleyen araştırmacılar, insanlarda şimdiye kadar görülen en düşük seviyelerden bazılarını tespit ettiler.
İnsanlar bu fiziki koşullara aniden maruz kalırsa, hayati tehlike yaratacak şekilde oksijen yetersizliği yaşayabilirler.
Araştırmacılar, 4500 metreden itibaren beyin fonksiyonlarının karar alma ve problem çözme görevlerini etkileyen şekillerde bozulduğunu tespit ediyor.
Eritropoez bu irtifalardaki en önemli adaptasyonlardan biridir.
Haftalarca süren iklime uyum sağlamanın ardından eritropoez, vücudun oksijen taşıma kapasitesini artırır.
Ancak güçlü fizikli dağcılar için bile bazen bu süreç başarısız olabiliyor.
Hipoksi çok şiddetli hale gelirse, akut dağ hastalığı adı verilen durum gelişebiliyor. Kişinin hayatını tehdit edecek akciğer veya beyin ödemi gelişebiliyor.
En ileri durumlarda sonuç, her ikisi de potansiyel olarak ölümcül olan beyin veya akciğer fonksiyonlarının kaybı olabiliyor.
Bu nedenle dünyanın zirvelerini hedefleyen çoğu dağcı, yanlarında portatif oksijen tankları taşıyor.
Glasgow Üniversitesi'nde yüksek irtifa alanında Andrew Peacock, "Bu çok büyük bir fark yaratıyor" diyor ve oksijen takviyesi ile düşük irtifanın taklit edildiğini söylüyor.
Hem Hillary hem de Norgay 1953'teki ilk tırmanışta ek oksijen kullandılar.
Everest Dağı'nın zirvesine ulaştığı bilinen 7269 kişiden yalnızca 230'u ek oksijen yardımı olmadan bunu başardı.
Dağcılık camiasında takviye oksijenin dahi doping olduğuna inananlar var.
1953 yılında efsanevi Avusturyalı dağcı Hermann Buhl, dağcılık tarihindeki en büyük başarılarından birine imza atarak, 8126 metredeki Himalaya zirvelerinden Nanga Parbat'a tek başına tırmandı.
Bu 8000 metre üzeri bir zirveye yapılan tek solo tırmanış olmayı sürdürüyor.
Buhl'un başarısı, bunu ek oksijen kullanmadan yaptığı için daha da etkileyici olarak kabul ediliyor.
Üstelik zirve sonrası geri dönüşte geceyi 7900 metredeki dar bir çıkıntıda, kayaya yaslanarak geçirmek zorunda kalmıştı.
Bu geceyi otobiyografisinde anlattı. Geceyi geçirmesinde, Nazi askerlerinin de İkinci Dünya Savaşı sırasında yaygın olarak kullandığı bir tür metamfetamin hapı olan pervitinden yardım aldığını paylaştı.
Dağcılar arasında en popüler reçeteli ilaç, Diamox olarak daha iyi bilinen asetazolamiddir.
Avusturya'daki Innsbruck Üniversitesi'nde yüksek irtifa tıbbı alanında uzun yıllardır araştırma yapan profesör Martin Burtscher, Diamox'ın iklimlendirmeyi hızlandırdığını ve uykuyu iyileştirdiğini söylüyor.
Kaynak: BBC Türkçe